Bileştirici Cumhurbaşkanı Adayı Dr. Serdar Savaş, cumhurbaşkanlığı döneminde neden Ekolojik Sosyal Piyasa Ekonomisi uygulayacağını anlattı.

Partisiz ve birleştirici cumhurbaşkanı adayı Dr.

Yayınlanma:
Bileştirici Cumhurbaşkanı Adayı Dr. Serdar Savaş, cumhurbaşkanlığı döneminde neden Ekolojik Sosyal Piyasa Ekonomisi uygulayacağını anlattı.

Partisiz ve birleştirici cumhurbaşkanı adayı Dr. Serdar Savaş cumhurbaşkanlığı döneminde neden Ekolojik Sosyal Piyasa Ekonomisi uygulayacağını açıkladı. Açıklaması şöyle:

“Bugün 24 Ocak 2022. Tam 43 yıl önce Türkiye’nin bütün ekonomik politikaları, daha doğrusu sistemi değiştirildi ve serbest piyasa ekonomisine geçildi.Serbest piyasa ekonomisi nedir?

Bu ekonomik modelde mal ve hizmetleri üretenler bunları piyasaya sunarlar. Buna arz denir. Tüketiciler bunların arasından fiyatı, kalitesi kendisine en uygun olanını seçer ve satın alır. Buna da talep denir. Eğer bir mal hem ucuz hem kaliteli ise tüketicilerin buna olan talebi artar. Talep artınca o malın fiyatı da artar. Pahalı ve kalitesiz bir malı kimse almak istemez. O zaman arz edenler bu mallarını satmak için fiyatı düşürerek tüketicilerin satın almasını sağlamaya çalışırlar. İşte serbest piyasa ekonomisi denen sistemin özü, esası budur. 

Talep arttıkça fiyat yükselir; fiyat yükseldikçe talep azalır. Talep arttıkça arz artar o zaman piyasada malın fiyatı tekrar düşer.Bu işleyişe devlet hiç müdahale etmez ya da en az düzeyde müdahale eder.Serbest piyasa ekonomisi taraftarları, sistemin bu şekilde, en yüksek verimlilikle çalışacağını savunurlar. 

Oysa ki serbest piyasa ekonomisinin açıkladığım şekilde çalışması için, bazı varsayımların gerçekleşmesi gerekir:

Bu varsayımların en önemlisi insanın rasyonel bir varlık olarak, yani düşünüp en doğru kararı alacak bir varlık olarak hareket etmesidir.Yani her insan piyasada olan biteni değerlendirip 

en doğru davranışta bulunacaktır. Oysa bu varsayım doğru değildir. Biyolojik özellikler, bireyin zeka düzeyi, sosyo-ekonomik durumu, eğitim düzeyi, yaşadığı  yer ve başka birçok diğer koşul her vatandaşın eşit derecede rasyonel olmasını engeller. Demek ki birinci varsayım her zaman çalışmaz, her birey her zaman rasyonel değildir.

İkinci varsayım ise herkesin piyasayla ilgili bilgilere eşit olarak ulaşabildiğidir. Yani her tüketici bütün üreticileri bilecek, bunların mallarının kalitesiyle ilgili bilgi sahibi olacak, fiyatlarını öğrenecek, o malın nerede satıldığını bilecek ve sonra da gidip rasyonel bir şekilde hangi malı alacağına karar verecek. Bu varsayım da geçersizdir. Çünkü piyasayla ilgili bilgi sahibi olmak ancak daha avantajlı konumda olanlar, bilgiye nasıl ulaşacağını bilenler, daha yüksek seviyede eğitimi olanlar için mümkündür.

Serbest piyasa ekonomisinde bir vatandaş piyasayla ilgili bilgi sahibi olamıyorsa ve içinde bulunduğu koşullar nedeniyle rasyonel bir karar verebilecek durumda değilse bu sistemde sadece ve sadece kandırılır. O nedenle serbest piyasa ekonomisinin herkes için işleyen bir model olduğu iddiası doğru değildir.

Peki bu sistemde mal ve hizmet sunanların yani arz edenlerin, yani kapital sahiplerinin davranış şekilleri nasıldır? 

Serbest piyasa oyununun kurallarına göre onların tek amacı kar etmektir. Ürettikleri malın insan sağlığına zarar vermesi onlar için bir sorun mudur? Hayır. Üretimlerini yapacakları yerde doğal bir güzelliği bozacak olmaları onlar için bir sorun mudur? Hayır. Yapacakları üretim sonucunda çevreyi kirletecek, doğayı katledecek olmaları onların umrunda mıdır? Hayır.Yapacakları herhangi bir ekonomik faaliyetin kendi ülkelerine, kendi halklarına zarar verecek olması onlar için bir sorun mudur? Hayır. 

Kapitalin etik değeri, vatanı, milliyeti olmaz. Bu kapitalizmin kuralıdır. Onları kötü göstermeye çalışmıyorum. Sadece oyunun kurallarının gereği olarak bu şekilde davrandıklarını bilmemiz gerektiğini söylüyorum. 

Bir ülkede serbest piyasa ekonomisi ve kapitalizm varsa, kapitalin kendi çıkarlarını korumak için gereken yasaların çıkarılması, düzenlemelerin yapılması gerekir. Bunun için de siyasi iktidarın kapitalizmin yanında durması icap eder. Tabii ki siyasi iktidarı ellerinde tutanlar bu çıkar gruplarıyla menfaat ilişkisi içinde olduklarından, ne gerekirse yapılır. 

Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’deki işlerini şansa bırakmamak için 12 Eylül 1980 darbesini planladı, yurt içindeki iş birlikçileriyle hazırladı ve uyguladı. Bu darbe, 24 Ocak Ekonomik Kararları’nın uygulanması için mükemmel bir ortam sağladı. Darbenin oluşturduğu koşullarda artık serbest piyasa ekonomisinden ziyade vahşi kapitalizm uygulanmaya başlandı. 24 Ocak ve 12 Eylül’le getirilen bu sistem işçi sendikalarını, basın-yayın kuruluşlarını, üniversiteleri ve akademisyenleri baskı altına alarak demokrasinin tüm zinde güçlerini etkisiz hale getirdi, işlevsizleştirdi ve bu sistemin kontrolü altına aldı. 

Kamu bankaları başta olmak üzere bankacılık sistemi halkın ihtiyaçlarına cevap vermek için değil, bir avuç sermayedara ucuz finansman sağlamak amacıyla kullanıldı. Özelleştirmeler başladı, ithalat açıldı, serbest kur rejimine geçildi.

Şu anda beni dinleyenler arasında “Hocam bu sistemin hiç mi iyi tarafı yoktu?” diyenlerin olacağını biliyorum. 

Evet, böyle bakılınca bu gelişmelerin olumlu yanları görülebilir. Tüketim arttı. Lüks tüketim mümkün hale geldi. Yurt dışına seyahat etmek kolaylaştı. İsteyen istediğini yurt dışından getirebildi. Lüks otomobillere binenlerin sayısı arttı. Villalar, konaklar, rezidanslar, devasa binalar,gökdelenler yapıldı ve daha birçok renkli, cafcaflı manzaralar oluştu.

Peki, bu avantajlar bütün toplum için sağlandı mı? Hayır. Toplumun küçük bir kesimine sağlanan bu avantajların ülkemize, halkımıza bedeli ne oldu? Gelir dağılımı daha da bozuldu. Fakir daha fakir, zengin daha zengin oldu. Paraya kavuşmak için her şey mübah sayıldı. ‘Köşeyi dönmek’ diye bir kavram gelişti. Kamu çalışanlarının rüşvet alması doğal sayıldı. Sosyal dokumuz ilmek ilmek çözüldü. Değerlerimiz, toplumsal ahlakımız kökünden çürüdü.Tefessüh ettik. 

20 yıldır Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yaptıkları bu durumu daha da vahim hale getirdi. Sisteme bir de güzel dinimizi istismar eden ama İslamiyetle alakası olmayan, kıbleleri Washington, seccadeleri dolar olan murayiler eklendi. 

Akarsularımız, yaylalarımız, ormanlarımız, denizlerimiz, göllerimiz hunharca katledildi ve katledilmeye devam ediliyor. Madenlerde canlarımız diri diri gömülüyor. Tüm bu uygulamalar Sayıştay ve yargı denetimi dışına çıkarıldı. Herkesin yaptığının yanına kar kalacağı bir sistem oluşturuldu.

Emperyalizm ve uluslararası kapitalizm yani EVUK şu anda yerli iş birlikçileriyle kanımızı içiyor, iliğimizi emiyor. 

Bunlara hayret ediyor muyuz? AKP’nin emperyalizmin bir tezgahı olduğunu bilmiyor muyuz? 

Türkiye’nin tarımı öldürülmüşse, Türkiye kendisini besleyemiyorsa, Türkiye, Amerika’nın, Rusya’nın, İsrail’in şamar oğlanı olduysa, gençlerimiz umutsuzluk karanlığında ya yurt dışına kaçıyor, ya bunalıma giriyor,ya intihar ediyor, ya uyuşturucuya yöneliyor, ya ahlaki çöküntü yaşıyorsa bunun nedeni emperyalizm eliyle AKP’ye uygulattırılan politikalar değil midir?

Sorunları daha fazla anlatmama gerek yok. Biz halkız. Bunları yaşıyor ve biliyoruz. 

Peki ya muhalefet? 

Ülkemizin, halkımızın tek bir sorununa getirdikleri, somut, elle tutulur, boş laftan ibaret olmayan tek bir çözüm var mı?

Bir ülkenin yönetiminde en önemli unsur ekonomi politikalarıdır. Başta CHP olmak üzere, muhalefetin, Millet İttifakı oluşumunun bir ekonomi politikası var mı? Açık, net, kısa bir şekilde, yüksek sesle söylüyorum: Hayır yok! 

Sayın Kılıçdaroğlu, DEVA Partisi’nin ekonomi politikaları üzerinde birlikte çalıştıklarını söylüyor. DEVA Partisinin ekonomi politikaları emperyalizmin ve uluslararası kapitalizmin Türkiye’yi sömürme stratejisinin uygulama planları değil midir?

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin antiemperyalist, antikapitalist bir duruş sergilemesi gerekmiyor mu?Tek bir CHP yöneticisi, Mustafa Kemal’in 13 Eylül 1920 tarihli Halkçılık Beyannamesinin ikinci maddesini okumadı mı?CHP 20 yıldır bir ekonomi politikası geliştirmedi mi? Geliştiremedi mi? Sosyal demokrat olduğunu söyleyen CHP, tam tersini savunması gereken düşünceleri sahiplenmekte, emperyalist ve kapitalist uygulamalar yapmaya hazırlanmaktadır.

Ya basın? 

Bir kısmı hükümetin yalanlarını halka Goebbels propagandalarıyla anlatıyor. Muhalifmiş gibi görünen televizyon kanalları ise, seviyesiz kayıkçı kavgalarıyla  sadece kuru gürültü yapıyor. 

Bir iki küçük televizyon kanalı, bir kaç köşe yazarı,birkaç YouTube kanalı dışında bağımsız basın yayın organı kaldı mı?

Gerek iktidarın kanalları gerek muhalefetmiş gibi yapan kanallar son tahlilde EVUK’un değirmenine su taşıyan yayınlar yapmaktalar.

Muhalefet liyakatli, bilgili, dirayetli, vizyon sahibi, cesur, yurtsever ve EVUK’un adamı olmayan kişileri ön plana çıkarmıyor veya çıkaramıyor.

Muhalefet erken seçim istediğini söylüyor. Bu söylemlerinde ne kadar samimi olduklarını bilmiyorum. Ama bugünkü duruş ve söylemleriyle, seçimi çantada keklik görmeleri tarihi bir hatadır.“AKP gitsin, biz gelelim daha iyisini yaparız.” demek inandırıcı değildir. Bugünkü konumuz ekonomi olduğu için soruyorum: 

Hayatı, yoksul halk için, işçiler, köylüler, esnaf için kolaylaştıracak tek bir tane ciddi çözüm önerileri var mı? Maalesef populist söylemler dışında sisteme yönelik tek bir önerileri yok. Varsayalım Millet İttifakı seçimi kazandı. Ne yapacaklar? 

Ben size söyleyeyim:

DEVA Partisi’nin politikalarıyla, bugünkü sistemin devamını sağlamak üzere, EVUK’un projelerini uygulayacaklar. Yeni bir kemer sıkma politikasıyla yoksulu daha yoksul, 

zengini daha zengin yapacaklar.  

Bugünkü iktidar ve bugünkü muhalefetle girilecek bir şeçimin sonucu ne olursa olsun, halkımız daha çok ezilecektir. Bırakın İstiklal  Harbi’ni kazanarak bir mucizeyi gerçekleştirmiş insanların kurduğu cumhuriyetin ikinci yüzyılına layık bir sistem kurmayı, bu iktidar ve bu muhalefetle Türkiye cumhuriyetin kuruluş felsefesinden daha da uzaklaşacak ve yok olma tehlikesi daha da yakınlaşacaktır.

Çaresiz değiliz. Kaderimizi ellerimize alacağız.

 

Ben cumhurbaşkanı seçildiğimde ekolojik sosyal piyasa ekonomisi uygulayacağım. Devlet müdahalesinin olmadığı serbest piyasa ekonomisinin daha doğrusu vahşi kapitalizmin bizi ne hale getirdiğini gördük. Vahşi kapitalizm Mustafa Kemal ülküsüyle de, 

İslam inancıyla da, sosyal refah devleti kavramıyla da taban tabana zıttır. Şimdi devletimizi ayağa kaldırma vakti. Biz, devlet geleneği 2500 yıl öncesine dayanan bir toplumuz. Bunu gerçekleştirecek tarihi, kültürel, sosyal ve siyasi birikimimiz var.

 

Bir zamanlar haraç mezat satılan Kamu İktisadi Teşekküllerimizi yeniden kuracağız. Yem Sanayii’ni, Süt Endüstrisi Kurumu’nu, Şeker Sanayii’ni, Et-Balık Kurumu’nu tekrar işler hale getireceğiz. Köylümüzü ve çiftçimizi kooperatiflerle destekleyeceğiz. 

Ülkemizin gereken her yerinde kamu destekli tarım ve hayvancılık işletmeleri kuracağız. Bu işletmelerde ürettiklerimizi halka doğrudan ulaştıracağız. Parti yöneticilerinin elindeki aracılık müesseselerini ortadan kaldıracağız. Tüm gıda ürünlerinin fiyatlarını en az yarı yarıya düşüreceğiz. Vatandaşın ödediği bedel de doğrudan üreticinin cebine girecek. Yoksul kesimlerin sırtına yüklenmiş olan gelir vergisi ve dolaylı vergileri kaldırıp mal varlığı üzerinden vergi alacağız. Mal varlığının vergilendirilmesi toplumda gelir dağılımını süratle düzeltecektir. Halkımızın İslami değerleri benimseyen kesmine sesleniyorum:

Zekat da servet üzerinden, mal varlığı üzerinden alınan bir vergidir ama halkın kanını emen siyasal islamcılar bunu kullanmaktan hiç bahsetmezler. Çünkü mal varlığından alınacak 2,5’luk bir vergiyle toplumda refahın tabana yayılması sağlanır ama bu onların işine gelmez.

Cumhurbaşkanı olduğumda, ekolojik sosyal piyasa ekonomisi programı çerçevesinde yoksul halkın kullandığı doğalgazın, elektriğin dağıtımını kamulaştıracağız ve Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı zulüm seviyesindeki zamları geri alacağız. Yoksul halkın diğer ihtiyaçlarına yönelik olarak Asgari Vatandaşlık Geliri uygulamasına geçeceğiz. Bu ödemeyi o ailenin koşulları uygunsa kadınlara yapacağız. Eğitim ve sağlık sistemimizi kapitalizmin elinden kurtaracak gerçek fırsat eşitliği sağlayacağız.

Bildiğiniz gibi AKP, tıpta sülük uygulamasını yaygın hale getirdi. Çiftçimizin, işçimizin, esnafımızın, halkımızın şah damarlarına yapıştırılmış sülükleri tek tek temizleyeceğiz. 

Devlet yatırımlara ve piyasalara, halkımızın ve ülkemizin menfaatlerini korumak üzere, müdahale edecek. Dünyanın en güzel tabiatına sahip ülkemizde çevremizi, ekolojimizi bozacak hiçbir yatırıma izin vermeyeceğiz. 

EVUK ve onun Türkiye’deki hükümetleri değil midir ki Adapazarı’ndaki verimli topraklarda patates yerine otomobil üretelim diyen? Bursa Ovası’nı sanayileşme adı altında katleden EVUK değil midir? Çukuova’nın bereketli toprakları üzerine organize sanayi bölgeleri kuran EVUK değil midir? Dünyanın en muhteşem coğrafi oluşumlarından biri olan Kaz Dağları’nı delik deşik eden EVUK değil midir? Karadeniz’in olağanüstü vadilerini mahveden, şırıl şırıl derelerini kurutan EVUK değil midir? Dünyanın en güzel körfezlerinden biri, 

İzmit Körfezi’ni bir mezarlık haline getiren EVUK değil midir? Dilovası civarında yaşayan insanlarımızı zehirleyerek kanser yapan EVUK değil midir? Sahillerimizi halka kapatan, hiç dokunulmaması gereken cennet koylarımıza beton ucubeler diken, ormanlarımızı yakıp otellerine alan açan EVUK değil midir?

 

Artık bunlara dur demenin zamanı gelmiştir. Sanayimiz tabii ki güçlenecek ve büyüyecek, ama ekolojik değerlendirmeleri yapılmış, arıtma tesisleri kurulmuş, coğrafi olarak uygun yerlerde konuşlandırılmış olarak… Turizmimiz tabii ki gelişecek ama ekolojik olarak, tabiatımızı tahrip etmeden, cennet vatanımızı kimseye peşkeş çekmeden… 

Serbest piyasa ekonomisi adı altındaki kandırmacayla kurulmuş talan sistemini değiştireceğiz. Planlı ekonomiye geçeceğiz. Türkiye’nin ekonomik gelişimi için küresel eğilimlere ve projeksiyonlara dayalı öngörülerle hazırlanmış stratejik planlara ihtiyacı vardır. Bu planların zaman ve sektör boyutunda birbirleriyle ilişkilendirilmiş olarak bütünleşik bir mekanizma oluşturmasını sağlayacağız. Bu amaçla Türkiye Ekonomik Koordinasyon ve Planlama Enstitüsü’nü yani TEKPE’yi kuracağız. TEKPE, EVUK’un müdahalelerinden dolayısıyla her türlü siyasi etkiden korunacaktır.

Ekonomik faaliyetlerin gelişerek ve büyütülerek sürdürülmesinin üç temel ihtiyacı vardır. 

Bunun birincisi devletin ve hükümetlerin yatırımcıya güven vermesidir. Güvenin birinci unsuru hukuk devleti olmak, ikincisi tutarlılık, üçüncüsü istikrardır. Güvenin takipcisi güvenliktir. Yatırımcı, yatırımının hukuki olduğu kadar fiziki olarak da güvende olmasını bekler. İç karışıklıkların, çatışmaların, olduğu coğrafyalar yatırım için uygun değildir. Üçüncü ve en önemli ihtiyaç ise barıştır. Başka bir ülkeyle ekonomik ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi devletler arası ilişkilerin iyi olmasıyla mümkündür. Cumhurbaşkanlığım sırasında güven-güvenlik ve barış açılarından ekonomimizin önünü açacak uygulamalar çok kısa zamanda hayata geçirilecektir. 

Bugüne kadar uygulanan ‘ne pahasına olursa olsun ekonomik kalkınma’ anlayışı değiştirilecek, ekonomik konularda karar alınırken (a) Üretim bilgisi ve becerisi (Know-how), (b) Üretkenlik, (c) Verimlilik, (d) Gelir dağılımı, (e) Çevresel etki, (f) Dünya ile entegrasyon ölçütlerine göre hareket edilecektir.

Türkiye’nin enerji ihtiyacı, karbon dışı kaynaklarla karşılanacaktır. Enerji açığımızın en büyük kısmı, çıpası güvenli olmaya sabitlenmiş nükleer enerjiyle kapatılacaktır. Bu enerji içerisinde nükleer füzyon teknolojileri de gündemimizde olacaktır. 

Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde 93, Fransa’da 56, Çin’de 51, Rusya’da 38, Japonya’da 33, Güney Kore’de 24, Hindistan’da 23, Konya ilimizden küçük Belçika’da dahi 7 adet nükleer santral bulunmaktadır. Dünya nükleer enerjiden bu kadar yararlanırken bize gelince “Aman ha!” lobisinin çalışması milli menfaatlerimiz açısından artık yutmamamız gereken bir politikadır. Çeşitli nedenlerle nükleer enerjiye karşı gelenlerin konuyu bütün yönleriyle, derinlemesine incelemesini öneriyorum. Nükleer enerjinin yanında rüzgar tribünleri ve güneş enerjisi santralleri de yatırımlarımız arasında bulunacaktır. Türkiye’nin enerjideki dışa bağımlılığının ortadan kaldırılması EVUK’un pençesinden kurtulmamız için uygulamamız gereken en önemli stratejik politikalardan biridir. 

Bugün hükümetin uyguladığı sigortasız  ve ucuz göçmen emekçi çalıştırarak, işçilerimizin pazarlık gücünü azaltma politikasına son verilecektir. İşçi ve memurların sendikal hakları ILO standartlarına getirilecek, emekçiler sarı sendikaçılığa karşı eğitilecektir.

İstihdam politikalarımız kadınlara ve gençlere yönelik özel programlar içerecektir. Şu anda 75 civarında olan genç işsizliğini 20’ye indireceğiz. Sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinde kurumlara zorunlu ücretli stajyer alma uygulaması getireceğiz. 

İş yerlerinde kadın kotaları uygulayacak, kamu ve özel sektör kuruluşlarında yönetim kurulları ve üst düzey yöneticiler arasında  kadınların en az 30 oranında görevlendirilmelerini aşamalı bir şekilde zorunlu kılacağız. 

Sınır komşularımızla ekonomik bölgeler oluşturacağız.Ülkemizin her komşusuyla sınırdaş illerimizin ekonomilerini komşu ülkeye entegre olacak şekilde destekleyeceğiz. Ekonomik kalkınmayla birlikte barış tesis edeceğiz. 

Türkiye’yi dünyanın en büyük entegre lojistik havzası haline getireceğiz. Doğu-batı hattında geometrisi düzenlenmiş, çift hatlı demir yollarını Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Marmara limanlarına bağlayarak Avrasya ve Avrupa arasında gerçek bir köprü kuracağız. Demir yollarının ve limanların çevresinde oluşturulacak serbest organize sanayi bölgeleriyle kaynak ülkelerden gelen ham maddelerin Türkiye’de mamul maddeye dönüştürülmesini ve dış pazarlara sevkiyatını sağlayacağız.

Deniz taşımacılığında atılım yapacağız.Türkiye’nin lojistik politikalarının bir uzantısı olarak deniz taşımacılığında dünyada ilk 5’e gireceğiz. Bu amaca yönelik olarak deniz ticaret filomuzun kapasitesini en az 3 kat büyütürken, gemi inşa sektörümüzü başta nitelikli insan gücünü karşılayarak destekleyeceğiz. Türkiye’nin teknolojik gelişiminde önceliklendirilmiş alanlar üzerine yoğunlaşacağız. Bunlar; tıp ve biyoteknoloji, nanoteknoloji ve metalurji, tohumculuk ve tarım ile bilgi ve iletişim teknolojileri olacaktır. 

Emperyalizm ve uluslararası kapitalizmin hukuk dışı ve ahlak dışı uygulamalarının üç ayağı vardır:

Hırsız, siyasetçi ve devlet memuru. Bu sac ayağını dağıtacağız. Hem de çok kolay olacak. 

Bütün bakanlıkların, bütün kamu kurumlarının, bütün KİT’lerin teftiş kurullarını yargı sisteminin altına taşıyacağız ve siyasetçinin kontrolünden çıkaracağız. 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun’u değiştireceğiz. Bu kanun, siyasetçi ile el ele tutuşup, hırsızın emrine giren devlet memurlarını korumakta, suç işlemiş memurla ilgili süreçler yıllarca sürmekte, bu sırada atı alan Üsküdar’ı geçmektedir. Hırsız memuru takip ederek erdemsiz siyasetçiye, erdemsiz siyasetçiyi takip ederek EVUK’un vantuzlarına ulaşacağız.

Artık oyunu görelim. Mesele o parti bu parti, iktidar veya muhalefet meselesi değildir. Mesele EVUK’un kurduğu ve kendi mefaati doğrultusunda ülkemizdeki her kesimden iş birlikçileriyle 

kurduğu bu soygun sistemdir. 

EVUK sadece Türkiye’yi değil, yerküremizi de yok ediyor. Sadece Türkiye’nin değil, bütün dünya halklarının kapitalizmin ve serbest piyasa ekonomisinin yol açtığı bu muazzam katastrofiye karşı çıkma zamanı gelmiştir.

 

Ekolojik sosyal piyasa uygulamalarıyla dünyaya örnek olacağız. İnsanların sömürülmediği, 

tabiatın ve hayvanların katledilmediği, insanın insanın kurdu olmadığı, para için ahlaki çöküntünün yaşanmadığı bir sistemin mümkün olduğunu dünyaya göstereceğiz. 

Hiçbir şeyi yeniden icat etmemize gerek yok. Sorunu ve çözümü Mustafa Kemal Atatürk net bir şekilde tanımlamıştır. Halkımızı emperyalizmin ve uluslararası kapitalizmin 

pençesinden kurtaracağız. Tek yapmamız gereken Atatürk gibi düşünmektir. 

En çok dikkat etmemiz gereken hususlardan biri nedir biliyor musunuz? Dillerinden Atatürk’ü düşürmeyen, Atatürkçülükten geçinen ve Atatürkçü geçinerek bugünkü sistemin emrinde çalışanların tuzağına düşmemek.

Artık, tüm halkımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kimlerin menfaatine hizmet ettiğini gördü. Anlamamız gereken bugün muhalefetmiş gibi yapanların da aynı oyuna alet edildikleridir.

Ben, bu sistemi değiştirmek için adayım. Ekonomi politikam çok yalın ve net:

Ekolojik Sosyal Piyasa Ekonomisi

Bunu birlikte gerçekleştirebiliriz. 

İktidarda ve muhalefette bulunan  tüm siyasi partilerin yöneticilerine, üyelerine, bu partilere oy veren namuslu, yurtsever, erdemli yurttaşlarımıza sesleniyorum: Partiniz, dini inancınız, etnik kökeniniz…Bunların bir önemi olmadığını artık görün.Kendinizi EVUK’un pençesinden kurtarın! Kısır, sonuç vermeyen söylemleri ve tartışmaları bırakın.” 

Dr. Savaş açıklamasını halka yaptığı çağrıyla sonlandırdı:

“Gelin birleşelim. Farklılıklarımızı zenginlik yapalım. Renklerimizle ebru olalım. EVUK’un üstesinden birlikte gelelim.El ele tutuşmuş, birleşmiş bir halkın karşısında direnecek hiçbir güç yoktur.”


Kaynak: (BHA) - Beyaz Haber Ajansı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Keşfet